SOYU, ÂİLESİ ve DOĞUMU
Türkistân’dan , Buhâra’dan Muğla’nın Ula kazasına göç eden İlhan Efendi’nin âilesinden dedesi ve babası da İlhan Efendi gibi hocadırlar. İlhan Efendi, hocalar diyarı Buhâra’nın mânevi ikliminden gelen bir âilede, Muğla’nın Ula kazasında 1937 yılında dünyâya teşrif etmiştir. Ailesi Ula’da beldenin eşrâfındandır.
Dedeleri Hacı Hâfız Ali Efendi hayâtı boyunca hiç mushafa bakarak Kur’ân-ı Kerim okumamıştır. Üzücü bir hâdise sonucu bütün mallarını kaybeden Hacı Hâfız Ali Efendi, yine eskiden olduğu gibi Ramazan’da terâvih namazlarını hatîmle kıldırmıştır. O dönemin Ula müftüsü Osman Efendi, İlhan Efendi’ye dedeleri için şöyle demiştir: “Dedenizin başına gelenler bizim başımıza gelseydi, namaz sûreleriyle bile namaz kıldıramazdık.”
İlhan Efendi’nin dedesi Kur’ân’la o kadar hemdem olmuştur ki, nerede kaldığı tam olarak belirlenememesine rağmen, rûhunu Kur’ân okurken teslim etmiştir.
Babaları Hacı Mehmet Ali Efendi, Muğla yöresinde ilk defa hâfız yetiştirmeye başlayan Kur’ân muâllimi, imâm-hatîptir.
Ezanın Türkçe okunduğu ve tekrar Arapça olduğu dönemlerde müezzinlik yapan Hacı Hâfız Mehmet Ali Efendi, İlhan Efendinin ilk defa Arapça ezan duyduğu kişidir.
İlhan Efendi’nin babaları vefât ettikten sonra babaları için yazdığı dörtlük Hacı Hâfız Mehmet Ali Efendi’yi daha iyi tanımlayacaktır.
“Hâdim’ül Kur’ân oldum okuttum
O ilk ezanı rûhumla tuttum
Elifde safâ mimde vefâyı
Fetrette buldum her dem okuttum”
TAHSİL HAYÂTI
Hâfızlığı
1948-49 yıllarında Muğla’nın Ula kazasında ilkokuldan me’zun olan İlhan Efendi, Kur’ân muâllimi olan babalarının dizinin dibinde hâfızlığını yaparak tahsil hayâtına başlamıştır.
Orta Öğrenim
1952 yılında Türkiye’de ilk defa yedi ilde imâm-hatîp okulları açılmıştır. Bu yedi ilden Muğla’ya en yakın olanı Isparta’dır. Hâfızlığını tamamlamadığı için ilk dönem imâm-hatîp okuluna gidemeyen İlhan Efendi, hıfzını tamamlar tamamlamaz 1952-1953 öğretim yılında, Isparta İmâm-Hatîp Okulu’na başlamıştır. Türkiye’de ilk açılan imâm-hatîp okullarının ikinci me’zûnlarındandır. Yedi yıl imâm-hatîp okuduktan sonra 1959 yılında me’zûn olmuştur.
O dönemde imâm-hatîp okulları, lise düzeyinde kabûl edilmediği için, tek ilâhiyât fakültesi olan Ankara İlâhiyât Fakültesi’ne gidememiştir. İmâm-hatîp okulu me’zûnlarının gidebileceği bir yüksekokul olmadığı için tahsil hayâtına bir müddet ara vermiştir.
Edebiyâta ve Musikîye Olan İlgisi
Tasavvuf erbâbı olup da edebiyâtla ve musikîyle alâkası olmayan yoktur denilse abartılmamış olur.
İlhan Efendi’nin edebiyat ve musikiyle olan alakası imâm-hatîp okulunda okuduğu dönemlere rastlar. Isparta’da imâm-hatîp okuluna devam ederken, ramazanlarda câmîlerde mukâbeleye devam eden İlhan Efendi’nin, arkadaşları ile berâber bir ilâhî grubu mevcuttu. Güzel ilâhî ve mevlîd-i şerîf okurlardı ve şiire de ilgileri vardı.
İlhan Efendi’nin imâm-hatîp okulunda edebiyât derslerinden büyük haz aldığı, derslerin renkli geçtiğini ifâde etmesinden anlaşılmaktadır. Fuzûlîlerin, Bakîlerin, Nedimlerin okunduğu edebiyât derslerinde, Farsça’yı ve Arapça’yı iyi bilmeyen hocaları ile münâzaraları dahî, bize edebiyâta olan ilgisini gösterir. Mehmet Özkaynak isimli edebiyât hocalarının bu münâzaralarda celâllendiği bile olurdu. Daha sonra bir başka liseye tâyini çıkan edebiyat hocalarını görüp hatırını sorduklarında şöyle demişti: “Aman efendim talebe de siz imişsiniz, edebiyât dersi de sizde imiş.”
Bu sözlerden de anlaşıldığı gibi imâm-hatîp okulu talebeleri edebiyâta daha bir ilgili ve hassâs idiler. İlhan Efendi’nin hassâsiyeti, şarkıları dinlerken bile ağladığı göz önünde tutulursa daha iyi anlaşılacaktır.
Yüksek Tahsili
İlhan Efendi’nin tahsiline bir süre ara vermesi esnâsında önce İstanbul’da daha sonra Konya’da olmak üzere Yüksek İslâm Enstitüleri açılmaya başlamıştır.
İstanbul’da yapılan Konya İslâm Yüksek Enstitüsü sınavında, bir devrin ilim sahasına imzâsını atmış, eski Diyânet İşleri başkanlarından, uzun yıllar İstanbul Müftülüğü yapmış Ömer Nasûhî Bilmen Hoca Efendi, İlhan Efendi’den üç hadîs metni okumasını istemiştir. Okunan hadîsler karşısında Ömer Nasûhî Bilmen Hoca Efendi’nin, dişleri gözükecek kadar gülümsemesi güzel bir anekdottur.
Sınavları kazandıktan sonra, Konya Yüksek İslâm Enstitüsü’ne başlayan İlhan Efendi bu enstitünün de ilk me’zûnlarındandır.
Yüksek İslaâm Enstitüsü’ne devam ederken de edebiyâta olan ilgisi artarak devam etti. Din Eğitimi Genel Müdürü ve aynı zamanda Konya İslâm Enstitüsü edebiyat hocası olan Kemal Edip Kürkçüoğlu Beyefendi için, “Bizi allak bullak eden O idi” ifâdesini kullanan İlhan Efendi bu hocalarından çok etkilenmiştir. “Sınıfa adımını atar atmaz edebî metin işlemeye başlar ve ağlayarak dersi bitirirdi.” ifâdesi haftada sadece iki saat dersi olan bir hocanın, gönülden olunca, talebelerini ne kadar etkileyebileceğine açık bir örnektir.
Daha sonra edebiyat derslerinden alınan bu hocanın yerine bir başka hoca gelmiştir. İlhan Efendi bir gün bu yeni gelen hocanın karşısına çıkıp şöyle demiştir: “Edebiyât derslerinden tanıdığınız üzere bu enstitüde talebenizim. İlkokuldan sonra hâfız oldum, imâm-hatîp okuluna devam ettim. Elimden geldiği kadar ibâdetlerimi de yapıyorum, ama içimde bir boşluk var, onu dolduramıyorum.” Sözlerimi bitirir bitirmez hocanın elleri titremeye başladı: “Evlâdım desene açım, desene açım, desene açım” dedi ve tavsiyelerde bulundu. Bana tavsiye ettiği eser Miftâh-ül Kulûb adlı eserdir. Sonra bir menkîbe anlattı: “Senin gibi, birisi mürşîd arıyor imiş, gönlü de herkese yatmıyormuş; nereye gitsem, ne yapsam diye tereddütler içinde karar veremiyormuş. Bir gün kendi kendine “Sabahleyin evden çıktığımda karşıma ilk kim çıkarsa ona intisâb edeceğim” diye karar vermiş. Sabahleyin evden çıkmasıyla berâber, devrin büyük mürşîdlerinden birisi onu karşılamış ve “Gel evlâdım” demiş.” Bu menkîbeyi anlatan hocam şu hikmetli sözü ilâve etti: “Tâlibin sîdkı, mürşîdi ayağına getirir.”
ASKERLİĞİ
İmâm-hâtip okulundan me’zûn olduktan sonra gidebileceği bir fakülte olmayan İlhan Efendi bir müddet imâmlık yaptıktan sonra askerlik yaşı gelince 1960 yılında asker olmuştur. Kurs dönemini Ankara’da, Piyâde Yedek Subay Okulu’nda tamamlayan İlhan Efendi, kur’âlar çekildikten sonra askerliğine Kars’ta devam etmiştir.
Resmî kıyafetlerle câmîye gittiği ve askerde kendisine “Hoca Teğmen” dendiğini, İlhan Efendi’nin kendi ifâdelerinden öğrenmekteyiz.
1961 yılında terhis olan İlhan Efendi, bir müddet imâmlık yapmaya devam ettikten sonra Konya Yüksek İslâm Entitüsü’nün açılmasıyla yüksek tahsiline başlamıştır.
EVLİLİĞİ ve ÇOCUKLARI
İlhan Efendi evliliğini kendi ifadesiyle şöyle anlatmıştır:
“İmâm-hâtip okuluna devam ederken, o zamanın Diyanet İşleri Teşkilâtı’nda bir gezici vâizlik müessesesi vardı. Ula’ya Mehmet Ali Şirin isimli bir Hoca Efendi gelirdi. Muğla’ya geldiği zaman, doğru bizim eve gelirdi. Biz onu ağırlardık. Câmilerde ben ezan okurdum, o da vaâz-u nasîhat ederdi.
Marmaris’e gittiğimizde bize bir âile sahip çıkardı. O zamanlar Marmaris fakîr, halkı mütevâzi idi. Bir gün bu âilenin evinde yemek yedik. Mutfakta ellerimizi yıkarken, Hoca Efendi bir taraftan bana mutfağın düzenini gösteriyordu. Düzenli bir ev olduğunu, bu evin hanımının düzenli olduğunu söylüyor, kızları varsa sana alalım diyordu. Kızları var mı yok mu bilmiyorduk. Bu teşebbüsten sonra, araştırdım ve kızlarının olduğunu ve evlenmek için uygun olduğunu gördüm. Böylece evliliğimiz Mehmet Ali Şirin isimli gezici vâizlik yapan Hoca Efendi vâsıtasıyla olmuştur.”
1961 yılında Ülkü Hanımefendi ile evlenen İlhan Efendi’nin bir oğlu ve beş kızı olmak üzere altı evlâdı olmuştur. Hepsi dîn-i mübîn-i İslâm üzere yetişmiş olan evlâdlarından on sekiz torunu vardır. 1999 yılında eşini kaybeden İlhan Efendi, ikinci bir evlilik yapmıştır.
Yüksek tahsilini evlendikten sonra yapan İlhan Efendi aynı zamanda çalışmış, okumuş ve evlilik hayâtını sürdürmüştür. Maddî ve manevî hizmetlerinde kendisi kadar fedâkarlık gösteren, tüm bu çileli dönemlerinde yanından ayrılmayan, mânevi desteğini, düâlarını esirgemeyen Ülkü Hanımefendi’yi rahmetle anıyor, rûhuna Fâtihâlar gönderiyoruz.
ÇALIŞMA HAYÂTI
İmâm-hâtip okulunu bitirdikten sonra imâm olarak Marmaris’te görev yapan İlhan Efendi, askerliğinden sonra yüksek tahsiline devam ederken aynı zamanda imâmlık da yapmış, Konya Yüksek İslâm Enstitüsü’nü bitirdikten sonra ise bir müddet il müftülüğü yapmıştır. Daha sonra vâizlik görevi de yapan İlhan Efendi 32 yıl resmî görev yaptıktan sonra 1992 yılında Diyânet Teşkilâtı’ndan emekli olmuştur.
1966 yılında Muğla Müftüsü olarak atanan İlhan Efendi, kendisinden önceki dönemi fetret olarak tanımlar. Türkiye’de imâm-hatîp okulları açılmıştır. Sadece Tunceli ve Muğla’da imâm-hatîp okulu yoktur. Bu dönemde onun teşvîkleriyle Belediyeden imâm-hatîp okulu için 15 dönümlük yer alınır. İmâm-hatîp okulu, yurdu, câmîsi, müftülük binâsı, lojmanları için temel atılır. “Kişi inandığı nisbette hizmet eder.”
“Bu milletin toparlanması, teşvîk edilmesi sanât gibidir.” sözlerini hayâtına düstûr edinen İlhan Efendi’nin çalışma hayâtını kendisinin anlattığı bir anekdotla noktalayalım:
“Müftülük yaptığım dönemlerde sabahleyin evden çıkarım, sabah namazından en az bir saat evvel şoför evden alır, gece saat on ikilere kadar eve dönmezdim. Bu, böyle on gün, on beş gün kadar devam eder, gittiğimizde çocuklar uykudadır, geldiğimizde yine uykudadırlar. Günlerden bir gün eşim uyumamış, beklemiş. Baktım hüngür hüngür ağlıyor. Ne oldu dediğimde, on beş gündür çocukların baba yüzü görmediğini söyledi.”
Başka türlü hizmeti, işleri yürütmenin mümkün olmadığını belirten İlhan Efendi, nefsinden fedâkarlık yaptıkça Cenâb-ı Hakk’ın ayrı bir neş’e, ayrı bir huzûr hâli verdiğini söylemiştir.